Bir Hikâyem Var Forumdaşlar, Dinler misiniz?
Merhaba canım forumdaşlar…
Bazen bir haberin, bir söylentinin, bir markanın etrafında dönen tartışmalar vardır ya, insanın içine işleyen... Bugün size sadece “A101 Emine Erdoğan’ın mı?” sorusunu tartışmak için değil, o sorunun arkasında gizli bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Çünkü bu mesele sadece bir market zincirinin sahipliği değil; insanın içindeki sahiplenme duygusunun, emeğin, fedakârlığın ve stratejinin hikâyesi aslında.
Bir Marketin Ötesinde: Hikâyenin Başlangıcı
Bir zamanlar küçük bir Anadolu kasabasında, yıllardır bakkallık yapan Hasan adında bir adam vardı. Sabahın ilk ışıklarıyla dükkanını açar, mahalleliyle sohbet ederdi. Onun için ticaret yalnızca kazanç değil, insanların gönlüne dokunmaktı.
Bir gün büyük şehirden gelen yatırımcılar, zincir marketlerin hızla yayıldığını, artık “küçük bakkalın devrinin kapandığını” söylediklerinde, Hasan gülümseyip,
— “İnsanın samimiyeti bitmedikçe, hiçbir şeyin devri kapanmaz.” demişti.
Ama yıllar geçtikçe market zincirleri büyüdü, tabelalar değişti, hayat değişti. İşte o yıllarda, Hasan’ın kızı Elif de İstanbul’da üniversiteyi bitirmiş, işletme okumuştu. Kadın duyarlılığıyla, insan ilişkilerinin sıcaklığını ticarete taşıma hayalleri kuruyordu.
A101 Söylentisi: Emine Erdoğan mı Sahibi?
Bir gün, Elif’in çalıştığı şirkette ofis dedikodusu başladı:
— “A101 aslında Emine Erdoğan’a aitmiş!” dedi biri.
Bir diğeri atıldı:
— “Yok canım, sadece desteklemiş diyorlar, belki de aile bağları vardır.”
Elif o akşam eve gittiğinde babasına anlattı bu söylentiyi. Hasan çayından bir yudum aldı, gözleri dalgın bir şekilde uzaklara baktı:
— “Kızım, bir markanın kime ait olduğu değil, neyi temsil ettiği önemlidir. Eğer içinde emek, sabır, dürüstlük varsa; o markanın sahibi aslında halkın ta kendisidir.” dedi.
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi
Elif’in şirketinde iki yöneticisi vardı: biri akılcı ve hesapçı Murat Bey, diğeri duygusal ve empatik Selma Hanım.
Murat Bey, her şeyi rakamlarla açıklardı:
— “Bir markanın başarısı doğru yatırım stratejisiyle olur.” derdi.
Selma Hanım ise farklı düşünürdü:
— “Hayır Murat, bir markanın kalbi, müşterinin hissettiği güven ve aidiyettir.”
İki insan, iki farklı dünya… Ama Elif biliyordu ki, gerçek başarı bu iki dünyanın dengesindeydi. Belki de A101’in başarısının sırrı da buydu: stratejik adımların ardında, insanların duygularına dokunan sade bir sıcaklık.
Dedikodudan Gerçeğe: Kim Sahip Olursa Olsun
Elif, araştırdı, okudu, belgeleri karıştırdı. A101’in resmi sahipliği, büyük bir grup şirketine aitti. Emine Erdoğan’ın adı, sahiplikte geçmiyordu. Ancak bazı girişimlerde, kadın istihdamı projelerinde, sosyal sorumluluk desteklerinde onun adı anılıyordu.
Ve Elif o anda fark etti: Bazen isimler bir markanın değil, bir fikrin sembolü olur.
A101 markası, binlerce kadının sabahın erken saatlerinde ekmek parası için işe gittiği, yüzbinlerce ailenin uygun fiyatla sofrasını kurduğu bir hikâyeydi.
Sahiplik kağıt üzerinde birilerinin olabilir ama hikâye, halkındı.
Bir Akşam Sohbeti: Hasan’ın Öğüdü
Bir akşam, yağmurun sesi pencereden içeri dolarken Hasan kızına dedi ki:
— “Kızım, insanlar kimin sahip olduğunu değil, kimin fayda sağladığını konuşmalı. Eğer bir market bir annenin mutfağını dolduruyor, bir çocuğun defterini almasına yardım ediyorsa, orada devletin de, halkın da eli vardır. Emine Hanım’ın adı geçse de geçmese de, önemli olan iyiliğin sürmesidir.”
Elif, babasının sözlerini dinlerken gözleri doldu. Çünkü artık biliyordu: bazen “sahiplik” bir imza değil, bir niyetti.
Forumdaşlara Bir Söz
Sevgili forumdaşlar, bugün bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni şu:
Bir markayı konuşurken, sadece kimindir diye değil, neyi temsil eder diye de bakabilmeliyiz.
A101, ister bir grubun, ister bir devletin, ister bir halk girişiminin eseri olsun; o raflarda çalışan kadınların, sabahın ayazında markete giden kasiyerlerin, akşam evine bir ekmekle dönen babaların emeğidir.
Ve belki de bu yüzden bu söylentiler hiç bitmez: çünkü halk, içinde kendini bulduğu markalara sahiplenme duygusuyla yaklaşır.
Son Söz ve Bir Davet
Elif bugün, sosyal medya hesabında şu satırları yazdı:
> “Bir markanın sahibi önemli değil. Önemli olan, o markanın kaç yüreğe dokunduğudur.”
Ve ben de bu hikâyeyi sizinle paylaşırken içimden geçen tek şey şu:
Belki de biz hepimiz, biraz o markaların hikâyesinde yaşıyoruz.
Birimizin emeği, diğerinin alışveriş poşetinde; birimizin duası, diğerinin kazancında…
Forumdaşlar, siz ne düşünüyorsunuz?
Bir markayı kim kurarsa kursun, halkın sahiplenmesi onu asıl değerli kılmaz mı?
A101’in hikâyesi size de biraz bizden biri gibi gelmiyor mu?
Yorumlarınızı, fikirlerinizi bekliyorum. Çünkü bazen en doğru cevabı belgeler değil, kalpler verir.
Merhaba canım forumdaşlar…
Bazen bir haberin, bir söylentinin, bir markanın etrafında dönen tartışmalar vardır ya, insanın içine işleyen... Bugün size sadece “A101 Emine Erdoğan’ın mı?” sorusunu tartışmak için değil, o sorunun arkasında gizli bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Çünkü bu mesele sadece bir market zincirinin sahipliği değil; insanın içindeki sahiplenme duygusunun, emeğin, fedakârlığın ve stratejinin hikâyesi aslında.
Bir Marketin Ötesinde: Hikâyenin Başlangıcı
Bir zamanlar küçük bir Anadolu kasabasında, yıllardır bakkallık yapan Hasan adında bir adam vardı. Sabahın ilk ışıklarıyla dükkanını açar, mahalleliyle sohbet ederdi. Onun için ticaret yalnızca kazanç değil, insanların gönlüne dokunmaktı.
Bir gün büyük şehirden gelen yatırımcılar, zincir marketlerin hızla yayıldığını, artık “küçük bakkalın devrinin kapandığını” söylediklerinde, Hasan gülümseyip,
— “İnsanın samimiyeti bitmedikçe, hiçbir şeyin devri kapanmaz.” demişti.
Ama yıllar geçtikçe market zincirleri büyüdü, tabelalar değişti, hayat değişti. İşte o yıllarda, Hasan’ın kızı Elif de İstanbul’da üniversiteyi bitirmiş, işletme okumuştu. Kadın duyarlılığıyla, insan ilişkilerinin sıcaklığını ticarete taşıma hayalleri kuruyordu.
A101 Söylentisi: Emine Erdoğan mı Sahibi?
Bir gün, Elif’in çalıştığı şirkette ofis dedikodusu başladı:
— “A101 aslında Emine Erdoğan’a aitmiş!” dedi biri.
Bir diğeri atıldı:
— “Yok canım, sadece desteklemiş diyorlar, belki de aile bağları vardır.”
Elif o akşam eve gittiğinde babasına anlattı bu söylentiyi. Hasan çayından bir yudum aldı, gözleri dalgın bir şekilde uzaklara baktı:
— “Kızım, bir markanın kime ait olduğu değil, neyi temsil ettiği önemlidir. Eğer içinde emek, sabır, dürüstlük varsa; o markanın sahibi aslında halkın ta kendisidir.” dedi.
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi
Elif’in şirketinde iki yöneticisi vardı: biri akılcı ve hesapçı Murat Bey, diğeri duygusal ve empatik Selma Hanım.
Murat Bey, her şeyi rakamlarla açıklardı:
— “Bir markanın başarısı doğru yatırım stratejisiyle olur.” derdi.
Selma Hanım ise farklı düşünürdü:
— “Hayır Murat, bir markanın kalbi, müşterinin hissettiği güven ve aidiyettir.”
İki insan, iki farklı dünya… Ama Elif biliyordu ki, gerçek başarı bu iki dünyanın dengesindeydi. Belki de A101’in başarısının sırrı da buydu: stratejik adımların ardında, insanların duygularına dokunan sade bir sıcaklık.
Dedikodudan Gerçeğe: Kim Sahip Olursa Olsun
Elif, araştırdı, okudu, belgeleri karıştırdı. A101’in resmi sahipliği, büyük bir grup şirketine aitti. Emine Erdoğan’ın adı, sahiplikte geçmiyordu. Ancak bazı girişimlerde, kadın istihdamı projelerinde, sosyal sorumluluk desteklerinde onun adı anılıyordu.
Ve Elif o anda fark etti: Bazen isimler bir markanın değil, bir fikrin sembolü olur.
A101 markası, binlerce kadının sabahın erken saatlerinde ekmek parası için işe gittiği, yüzbinlerce ailenin uygun fiyatla sofrasını kurduğu bir hikâyeydi.
Sahiplik kağıt üzerinde birilerinin olabilir ama hikâye, halkındı.
Bir Akşam Sohbeti: Hasan’ın Öğüdü
Bir akşam, yağmurun sesi pencereden içeri dolarken Hasan kızına dedi ki:
— “Kızım, insanlar kimin sahip olduğunu değil, kimin fayda sağladığını konuşmalı. Eğer bir market bir annenin mutfağını dolduruyor, bir çocuğun defterini almasına yardım ediyorsa, orada devletin de, halkın da eli vardır. Emine Hanım’ın adı geçse de geçmese de, önemli olan iyiliğin sürmesidir.”
Elif, babasının sözlerini dinlerken gözleri doldu. Çünkü artık biliyordu: bazen “sahiplik” bir imza değil, bir niyetti.
Forumdaşlara Bir Söz
Sevgili forumdaşlar, bugün bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni şu:
Bir markayı konuşurken, sadece kimindir diye değil, neyi temsil eder diye de bakabilmeliyiz.
A101, ister bir grubun, ister bir devletin, ister bir halk girişiminin eseri olsun; o raflarda çalışan kadınların, sabahın ayazında markete giden kasiyerlerin, akşam evine bir ekmekle dönen babaların emeğidir.
Ve belki de bu yüzden bu söylentiler hiç bitmez: çünkü halk, içinde kendini bulduğu markalara sahiplenme duygusuyla yaklaşır.
Son Söz ve Bir Davet
Elif bugün, sosyal medya hesabında şu satırları yazdı:
> “Bir markanın sahibi önemli değil. Önemli olan, o markanın kaç yüreğe dokunduğudur.”
Ve ben de bu hikâyeyi sizinle paylaşırken içimden geçen tek şey şu:
Belki de biz hepimiz, biraz o markaların hikâyesinde yaşıyoruz.
Birimizin emeği, diğerinin alışveriş poşetinde; birimizin duası, diğerinin kazancında…
Forumdaşlar, siz ne düşünüyorsunuz?
Bir markayı kim kurarsa kursun, halkın sahiplenmesi onu asıl değerli kılmaz mı?
A101’in hikâyesi size de biraz bizden biri gibi gelmiyor mu?
Yorumlarınızı, fikirlerinizi bekliyorum. Çünkü bazen en doğru cevabı belgeler değil, kalpler verir.