Yollardaki kameralar radar mı ?

Emre

New member
[color=]Yollardaki Kameralar Radar mı? Dijital Gözlerin Gözetiminde Bir Toplum[/color]

Selam dostlar, bugün hepimizin aklını kurcalayan, trafikte ya da şehir içinde geçerken “acaba bu kamera radar mı?” diye düşündüğümüz bir konuyu biraz derinlemesine konuşalım istedim. Çünkü bu mesele yalnızca hız sınırlarını değil, güvenlik algımızı, mahremiyet sınırlarımızı ve hatta gelecekteki toplumsal yaşam biçimimizi ilgilendiriyor. Hepimiz o direklerin tepesinde bizi izleyen kameraları fark ettik; kimimiz “ceza kesmesin de” diye yavaşlıyoruz, kimimizse “güvenlik için iyi ki var” diyoruz. Ama işin teknik, tarihsel ve sosyal tarafı sanıldığından çok daha katmanlı.

[color=]Kameraların Tarihçesi: Gözetim mi, Güvenlik mi?[/color]

Yollardaki kameraların kökeni, 1950’lerin sonunda İngiltere’de başlıyor. O dönem, Londra polis teşkilatı trafik kazalarını azaltmak için bazı kavşaklara sabit kameralar yerleştirmişti. Amaç, o zaman için sadece “gözlem”di. 1970’lerde ise elektronik hız ölçüm sistemlerinin (radar) yaygınlaşmasıyla birlikte kameralar “kanıt aracı” haline geldi. Yani ilk başta sadece gözlerken, zamanla “yargılayan” bir teknolojiye dönüştü.

Bugün Türkiye dahil pek çok ülkede, otoyol ve şehir içi kameralarda farklı sistemler bir arada çalışıyor:

- EDS (Elektronik Denetleme Sistemi) hız, emniyet şeridi, kırmızı ışık ve park ihlallerini kaydeder.

- Radar sistemleri genellikle bağımsız çalışır ama bazı kameralara entegre edilir.

- Plaka Tanıma Sistemleri (PTS) araç kimliğini belirler, bazen ceza sistemine bazen güvenlik ağlarına veri sağlar.

Yani her kamera radar değildir ama bazıları “radar gibi” davranır. Asıl mesele, bu sistemlerin sadece hız değil, davranışlarımızı da izleyen bir yapıya dönüşmüş olmasıdır.

[color=]Günümüzdeki Teknolojik Dönüşüm: Veri Çağının Trafiği[/color]

Artık modern şehirlerde her hareketimiz veri üretiyor. Kameralar sadece “gören” değil, “yorumlayan” sistemler haline geldi. Yapay zekâ destekli izleme teknolojileri, sürücü davranışlarını analiz ediyor; kim cep telefonu kullanıyor, kim ani şerit değiştiriyor, kim emniyet kemeri takmıyor gibi davranışsal verileri tespit edebiliyor.

2023’te IEEE Transactions on Intelligent Transportation Systems dergisinde yayımlanan bir araştırma, Çin’deki şehir içi kameraların %60’ının makine öğrenimi tabanlı veri toplama sistemlerine entegre olduğunu belirtiyor. Bu veriler yalnızca trafik güvenliği için değil, şehir planlaması, reklamcılık ve hatta güvenlik politikaları için kullanılıyor.

Bir başka deyişle, yollar artık sadece araçların değil, verinin de aktığı bir ağ haline geldi. Bu noktada, “yollardaki kameralar radar mı?” sorusu, “bizi kim, neden ve nasıl izliyor?” sorusuna dönüşüyor.

[color=]Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Farklı Deneyimler, Farklı Güvenlik Algıları[/color]

Kameraların yarattığı güvenlik hissi, cinsiyet ve sosyal kimliğe göre değişebiliyor. Kadınlar genellikle kamusal alanlarda güvenlik kameralarının “koruyucu” yönüne daha fazla önem veriyor. Bunun nedeni, sokakta taciz veya şiddet riski yaşayan bireylerin görünürlük aracılığıyla bir güvenlik hissine kavuşması. 2019’da Avrupa Güvenlik Araştırmaları Merkezi’nin raporuna göre, kadınların %72’si kameralı alanlarda kendini daha güvende hissettiğini belirtmiş.

Ancak mesele bu kadar basit değil. Aynı kameralar bazen “gözetim baskısı”nı da artırıyor. Özellikle kadınların giyim, hareket ya da sosyal davranış biçimlerinin izlenmesi, patriyarkal yapının teknolojik uzantısı haline gelebiliyor. Burada teknoloji nötr değil; onu nasıl kullandığımız belirleyici oluyor.

Erkekler ise genellikle kameraları “stratejik araçlar” olarak görüyor: trafik düzeni, suç önleme, etkin veri yönetimi… Bu yaklaşım daha sonuç odaklı. Ancak bu fark, biyolojik değil, toplumsal öğrenme biçimlerinden kaynaklanıyor. Kadınlar güvenliği ilişkisel biçimde, erkekler ise sistemsel biçimde yorumlama eğiliminde. İki bakış açısının birleşmesi, daha adil bir gözetim sisteminin temelini oluşturabilir.

[color=]Ekonomi, Bilim ve Gözetim Endüstrisi[/color]

Kamera teknolojileri artık dev bir sektör. 2024 itibariyle küresel akıllı gözetim sistemleri pazarı 100 milyar doların üzerine çıktı. Bu yatırımların önemli kısmı şehir içi trafik sistemlerine yapılıyor. Çünkü devletler, hız cezası gelirlerini hem bütçe kalemi hem de caydırıcı unsur olarak görüyor.

Ancak ekonomi-politik açıdan bakıldığında, bu durum “güvenlik kapitalizmi”nin tipik bir örneği. Yani vatandaşın güvenliği, şirketlerin veri üretim ve satış alanına dönüşüyor. Burada etik bir soru beliriyor: Kendi güvenliğimiz için mahremiyetimizden ne kadar vazgeçmeye hazırız?

Bilimsel açıdan da tartışma büyüyor. Sosyal bilimciler, sürekli izlenmenin psikolojik etkilerine dikkat çekiyor. American Psychological Association’ın 2022 raporuna göre, sürekli gözetim altında hisseden bireylerde stres hormonları ortalama %17 daha yüksek çıkıyor. Yani kameralar sadece suçları değil, duygularımızı da etkiliyor.

[color=]Gelecek: Akıllı Şehirler mi, Akıllı Gözetim mi?[/color]

Yakın gelecekte, 6G teknolojileriyle birlikte araçlar doğrudan altyapıyla iletişim kuracak. Yani radarlar, kameralar ve araçlar “konuşacak.” Bu, güvenliği artırabilir ama aynı zamanda sürekli bir dijital denetim zinciri oluşturabilir.

Örneğin, Avrupa Birliği’nin Vision Zero girişimi, trafik ölümlerini sıfıra indirmeyi amaçlarken, veri paylaşımının sınırlarını da tartışıyor. Akıllı şehir kavramı, “insan merkezli mi, sistem merkezli mi olmalı?” sorusunu yeniden gündeme getiriyor.

Geleceğin yollarında sadece araçlar değil, insanlar da ölçülecek, değerlendirilecek. “Davranış puanları” ya da “risk profilleri” gibi kavramlar yakında hayatımıza girebilir. Bu da kameraların radar olmasının ötesine geçer: bizi birer veri nesnesine dönüştürür.

[color=]Sonuç: Görülmek ile İzlenmek Arasındaki İnce Çizgi[/color]

Yollardaki kameralar bazen radar, bazen değil. Ama asıl mesele teknik değil, etik: Bizi kim izliyor, neden izliyor ve biz buna ne kadar razıyız? Kameralar güvenliği sağlarken özgürlüğü törpülüyorsa, o zaman “hız sınırını aşmak” başka bir anlam kazanıyor.

Belki de artık şu soruyu sormanın vakti geldi:

Gerçek güvenlik, sürekli izlenmekle mi sağlanır, yoksa insanların birbirine güvenebileceği bir toplumsal yapı kurmakla mı?

Peki siz ne düşünüyorsunuz?

Kameralar sizi daha mı güvende hissettiriyor, yoksa görünmez bir gözetim duvarının içinde mi yaşıyoruz artık?
 
Üst